Blog
Blog yönetimi
Karot alınmadan binanın depreme dayanıklılığı ölçülebilir mi?
Yaşadığımız büyük afet sonrası insanlar mevcut yapılarının depreme dayanıklılığı konusunda bir tedirginlik yaşıyor. Bu noktada yapılarının depreme dayanımı konusunda nasıl bir yol izleyebileceklerini araştırıyor ve bir çok bilgiye rastlıyorlar..
Özellikle Jeofizik mühendisleri tarafından yapılarda karot alınmadan, yapının sağlamlık testinin yapılabileceği şeklindeki açıklamalar, maalesef yapı bilimi açısından eksik, yanıltıcı ve üzücüdür.
Son günlerde bazı jeofizik uzmanlarının ve akademisyenlerin “bir binanın projeye uygunluğunun araştırılabileceği”, “kullanılan beton kalitesi ile demir donatıların sıklığı ve çapının projeye uygunluğunun mikro-tremor yöntemleriyle belirlenebileceği”, “yapının oturduğu zeminin ve yapının her katının hakim titreşim periyodlarının ölçülebileceği ve buna göre de görebileceği maksimum ivmelerle yapının bir depremde hasar görüp görmeyeceğinin belirlenebileceği”, “yapılarda korozyona bağlı risklerin bu şekilde belirlenebileceği”, “bina güvenliğinin belirlenmesi için taşıyıcı elemanlardan karot alınmasına gerek olmadığı”, “mikro-tremor tekniği ile zemin ve yapı titreşim periyodunu ölçerek yapının kaç büyüklüğündeki bir depreme dayanabileceğinin belirlenebileceği” şeklinde açıklamaları ekibimizin de dikkatini çekmiştir.
Bu konuda yönetmelikler ve yöntemler çok nettir. Bu konunun daha kolay ve net anlaşılması için açıklamak istedik..
Bahsedilen mikro-tremor yöntemi, yapının bulunduğu zemindeki titreşimler aracığıyla bir ölçüm yapılması ile zemindeki tabakanın dinamik özelliklerini belirler. Potansiyel sismik veya deprem eğilimi olan zeminlerin, sıvılaşma, heyelan gibi sonuçlara göre bölgeleri sınıflandırmak içindir. Yani farklı bölgelerdeki sismik riskleri tanımlar..
Bunun yanında binanın dış etkenlere maruz kalma periyotunun belirlendiği bazı harici ölçümler de mevcuttur. Tüm bu çalışmalar dış etkenlerin ölçümlenmesi ve risklerin belirlenmesi için olup; yapı sağlığı ile ilgili bilgi vermez. Yapının sağlamlığı noktasında yapılacak testler için birer veri olarak kullanılır.
Yapının sağlamlığı nasıl belirlenir?
Yeni bir yapı yapılırken mimarların hazırladıkları tasarım için, inşaat mühendisleri tarafından taşıyıcı sistem hesapları yapılır. Bu hesaplarda zemin durumu, sınıfı vs gibi bir çok veri kullanılarak, yapının düşey (ağırlık taşıma) ve yatay(deprem, rüzgar vs) yüklere dayanımını sağlayacak bir strüktür tasarlanır. Günümüzde en çok kullanılan betonarme sistemde yapıyı kolon ve kirişler taşır. Yapılan hesaplarla bu yapı elemanlarının boyutları, içine yerleştirilecek demir çap ve sayıları ile kullanılacak beton kalitesi belirlenir. Böylece “sağlam” diyebileceğimiz bir yapının iskeleti oluşur.
Mevcut bir yapıda da mantık aynıdır. Ancak sıralama farklıdır. Bu aşamada önce yapı taşıyıcı sisteminde kullanılan beton sınıfı ve demir çap ve sayısı belirlenmelidir. Beton sınıfı belirleme için yapılacak işlem; yapıdan karot ( beton numunesi) alınması ve bu numunenin basınç altında dayanımı ölçülerek beton sınıfının belirlenmesidir. Demir durumu için ise taşıyıcı sistemin filminin çekilmesi olarak adlandırabileceğimiz demir tarama işlemi kullanılır. Bu işlemler yapının her katında yapılmalıdır.
Yapılacak hesaplarda sonuç olarak ortaya çıkacak olan kolon ve kiriş boyutları ile, bu yapı elemanlarında kullanılacak demir miktarı ve beton kalitesi yapıda belli olduğu için tüm bu veriler kullanılarak mevcut yönetmeliğe göre yapının durumu ve riskleri hesaplanır. Bu yapılan işleme “performans analizi” denir. Zemin etüdü dediğimiz yapının üzerine inşa edildiği zeminin taşıyıcı gücü, su seviyesi vs gibi konuların belirlendiği testler de performans analizi için sadece birer girdidir.
Sonuç olarak yapının depreme karşı sağlamlığında 2 konu beraber incelenmelidir. Bunlar zemin ve yapıdır. Zemin konusunda tek başına yapılacak testler hiçbir şekilde yapı sağlığı açısından doğru sonuçlar vermez. Sadece “zemininiz iyi” gibi yoruma açık sonuçlar verir.